Tüm bu saçma sorulardan ve tıp ötesi önerilerden kurtulmak için, gözyaşımı içime akıtıp gülümseyecek ve aptalca şakalar yaparak hayatıma devam edecektim. İşte artık hayatımın özeti tam olarak buydu.
Sonuç için doktorun odasına girdiğimde kalbim ağzımdan çıkacak gibiydi. Doktor bilgisayara baktı ve ne diyeceğini bilemeden yüzüme baktı. Hamile misiniz net bir şey söylemek zor, dedi. “Siz beta hcg kaç onu söyleyin bana.” dedim. 5.gün embriyosu ile olumlu bir sonuç almışsam 100 küsürlerde bir sonuç olur umudundaydım.Hatta keşke yüksek çıksaydı da ikiz olsaydı. Doktor cevap verdi:13! O an “kimyasal gebelik” deyip hıçkıra hıçkıra, çocuk gibi ağlamaya başladım.Doktor beni koltuğa oturttu ve bu değerin aslında gebelik olduğunu, yükselebileceğini söyledi.Ama ben bu değerin çok düşük olduğunu ve hatta kimyasal gebelik yaşadığımı biliyordum .Aslında embriyom rahme, kulağından kuyruğundan yerleşmeye başlamıştı ama büyük ihtimal tutunamamıştı işte. Teşekkür edip odadan çıktım. Okula geldiğimde kimseye görünmemeye çalışarak boş bir odaya geçip ağladım ,ağladım,ağladım…Teneffüs zili çaldığında ,dersimin olduğunu hatırlayıp yüzümü gözümü silsem de ağladığım çok belliydi. Ama hayat devam ediyordu işte. Bunalım takılıp kendimi hayattan soyutlayamazdım. 10 dakika sonra gülümseyerek derse girdim. Üşütmüşüm dedim, burnumu sile sile palyançoya döndüm, siz yüzüme bakmadan sesimi duymaya çalışın, diye espriler yapmaya çalışarak ders anlattım. 9 senelik öğretmenlik hayatımın en zor ders saatiydi.Ama kimse moralimin bozuk olduğunu, çok ağladığımı anlamamıştı. O psikolojide bunu başarabilmek çok zordu. Gözünün yaşını içine akıtıp gülümsemek! Aynı yalancı gülümsemeyle öğretmenler odasına girdim. Kime ne diyebilirdim ki? Bu öyle zor, herkese öyle uzak bir mevzuydu ki azıcık naz yapayım, millete derdimi anlatayım gibi bir lüksü yoktu tüp bebek annelerinin.Kimse anlayamazdı, konu uzar gider mahrem hayatınız dilden dile konuşulurdu. Kalabalık ortamlarda, sen girince susuverirdi insanlar. Çocuklarını severken seni görünce sevmeyi bırakır, acıyarak : “Allah sana da nasip etsin.” derdi anneler. Çocuk bakmanın çok zor olduğunu, bebeğin gece hiç uyutmadığını anlatarak seni teselli ettiklerini sanarlardı. Çocuklarına kızan anneler yüreğini çok acıtırdı. Bir şey desen, “Senin çocuğun yok,sen anlamazsın.” derlerdi. Konu ile alakasız muhteşem tiyolar veren bir sürü insan çıkardı karşına: altına yastık koy, ayağını tavana dik, yarım saat kalkma, cevizli bal ye, zakkum bitkisinin kökünü ye… Şeklinde uzayıp giden listeler… “Tüp bebekte eşinin spermleri mi kullanılıyor?” gibi nereden, nasıl başlayıp cevap vereceğini şaşıracağın onlarca soru… Tüm bu saçma sorulardan ve tıp ötesi önerilerden kurtulmak için, gözyaşımı içime akıtıp gülümseyecek ve aptalca şakalar yaparak hayatıma devam edecektim. Hayatın özeti tam olarak bu yazdığım son cümle olmuştu artık.
Bir kan testi daha yapıp iki kat artışı izlemek de muzip bir çocuk gibi zihnimi kurcalıyordu.Belki de hamileydim? Ben ki negatif sonuçlarda bile pes etmeyip aslında hastanenin yanlış sonuç verdiğini düşünürdüm ya hani? Belki değer artacaktı?