Çiçeğime 4.mektup: Hamileliğimin ilk ayları

Çiçeğime 4.mektup: Hamileliğimin ilk ayları

Eylül 2017… Zorlu zamanlar geçti, artık daha zorlu zamanlar geldi, denilen günleri yaşıyordum. Sen henüz 2 haftalıkken annem aniden felç geçirmişti. Sedyede gülümseyerek bize bakarken içimden bir şeyler koptu gitti. Her zamanki gibi biz üzülmeyelim diye üzüldüğünü belli etmemeye çalışıyordu. Tutan koluyla el sallıyordu sürekli. Sol tarafı hiç hareket etmiyor, gülerken bile yarım gülebiliyordu. O şen şakrak, hayat dolu, gezmeyi, eğlenmeyi seven annemi öyle hareketsiz görmek… Alt üst olmuştum. Üstelik bizim başımıza gelenlere üzüldüğünü bilmek de ayrıyeten beni mahvediyordu. Dayım doktorla konuşmak için gidip geldiğinde aynen şöyle dedi, “Yüzde 50 diyor doktor.” Kendimi çok sıksam da birden haykırarak ağlamaya başladım. “Dünya yerin dibine batsın, Allah’ım anneme sağlık ver.” Ağlarken de seni düşünüyordum, üzüntüden sana bir şey olursa? Cevşenimi okumaya başladım. Hem okuyor hem ağlıyordum sessiz sessiz…Başka bir şey gelmiyordu elimden.

Anneanneni Konya’ya sevk ettiler. Canım teyzem, ikinci annem, bebekler gibi baktı anneme. Annem her görüştüğümüzde gülümsüyor, espriler yapıyordu. Fotoğraflarda o kocaman gülümsemesi hiç eksik olmuyordu. Sanki yarı felçli, 4 kişinin zorlukla tuvalete götürdüğü, yediği yemekler ağzında his olmadığı için kıyafetinin içine dolan kadın, şu fotoğraflarda gözlerinin ışığı hiç sönmeden gülen kadın değildi. Teyzemle hastane odasında kahkaha atarak ettikleri sohbetlerden sonra, ışıklar kapanıp uykuya geçmeden önce sessizce ağladığını çok sonra söylemişti teyzem.

İki hafta tamamen hareketsiz yattı. Sürekli, üzülmeyin ben iyi olacağım, üzülecek hiçbir şey yok ortada, Allah verdi, şifasını da Allah verecek, diyordu. Sonra birden ayağını oynattığını öğrendik. Dünyalar bizim oldu. Yavaş yavaş ayağa kalktı, zor da olsa yürümeye başladı. Çok şükür kendi işini kendi görebilecek seviyeye geldi.

Annem Konya’dayken felçli dedem ve ağır hasta anneanneme biz yardımcı olmaya çalıştık. Tüp bebekle hamile kalan anneler binbir naz niyazla dinlenerek hamilelik geçirirdi. Benim hiç öyle bir lüksüm olmadı. Bir özel okulda çalışmaya başlamıştım. Dedemi tutup kaldırmak, anneannemin yürümesine yardımcı olmak  bazen endişe verse de hiç kendimi sakınmak istemedim. Ben onlara yardımcı oldukça senin daha kuvvetle bana tutunacağına gönülden inanıyordum. Mecit dayım iş görürken, su taşırken beni gördüğünde kızıyordu, sen o çocuğu yıllarca bekledin, kendini sakın biraz diyordu. Zaten sadece Mecit dayım benim hamile olduğumun farkındaydı. Sürekli canın ne istiyor alıp geleyim diye soruyordu. Sahi canım ne istiyordu ki? Ne yiyip ne içiyordum ben? Ayağım yere mi basıyordu, kanatlarım vardı da gökte miydim yoksa? Sen nerede doğacak, nasıl bir hayat yaşayacaktın? Bir dört duvar arasında hapisken mi gelecektin dünyaya? Veya dilini hiç bilmediğim bir memleketin hastane odasında mı doğacaktın? Peki ya ben kimselere diyemediğim o içimdeki mutsuzluğu daha nerelere kadar taşıyacaktım? Babanla yollarımızı ayırırsak ve sen babana hasret büyürsen? Annem hiç iyileşemezse ben ve sen onun başında yük olarak yaşamaya devam edersek? Dedemin can acıtıcı sözlerini duymamaya çalışmanın yorgunluğu, zavallı anneannemin sabahlara kadar acıyla inlemeleri… Ah be dayı…Sahi canım ne istiyordu benim? Bir şey istemeye aklım eriyor muydu ki? Canımın çektiğini düşünecek kadar kendi canımı düşünüyor muydum?

Şubat 2022

Sitemize gönderdiğiniz yorumdan dolayı teşekkür ederiz...