You are currently viewing TÜP BEBEK SONRASI KALBİYOLOJİK ANNE

TÜP BEBEK SONRASI KALBİYOLOJİK ANNE

TÜP BEBEK SONRASI KALBİYOLOJİK ANNE

Tüp bebek sonrası kalbiyolojik anne olacağım aklıma bile gelmeden 14 yaşında büyük bir aşkla evlenmiştim.Eşim benden 10 yaş büyüktü, yaşım da küçük olduğu için ailem razı olmamıştı. Hem cahillik hem aşk gözümü kör etmiş olsa gerek, ailemi dinlemeyip eşime kaçtım. Bebeğim olup olmayacağını bile düşünmüyordum. Evliliğin bile ne demek olduğunu bilmezken 10 sene sürecek hasretten de habersizim. Tüp bebek sonrası kalbiyolojik anne olacağım o yaşlarda söylense dünyam kararırdı belki de. Uzun yıllar sonra aslında kalbiyolojik anneliğin bile büyük nimet olduğunun ancak farkına varacaktım.

Eşimin ailesiyle yaşıyorduk. Aradan yıllar geçti ama çocuk sahibi de olamamıştık. Hiç hamile kalamamıştım. Adım  köyde “kısır gelin” diye anılıyordu artık. Hiç çekinmeden her yerde her ortamda benden “Kısır gelin geliyor, kısır gelin gidiyor.” diye bahsediliyordu.

Evlilik hayatı sandığım kadar kolay değildi. Eşimin ailesinin yanında kendimi hiç rahat hissedemiyordum. Eşim çok iyi bir insandı ama hem ailesini hem beni memnun etmekte zorlanıyordu. Bebeğimizin olmaması da artık sürekli yüzüme vuruluyor, arkamdan konuşuluyordu. Evet yaşım küçüktü ama köy yerinde 3-4 senelik evli bir gelinin bebek sahibi olamaması  hiç iyi karşılanmazdı.

18 yaşındaydım hastanelerde tedavi görmeye başladığımda. Yaşıtlarım gençliğinin tadını çıkarırken ben hormon isimlerini, rahmin yapısını öğrenmeye çalışıyordum. Tahliller ultrasonlar derken… Hayatımı karartan  cümleleri duymuştum bir doktorun ağzından. Yumurta kalitesi çok kötüydü. FSH hormonu yüksek çıkıyordu. Anne olabilmem çok zordu.

İlaçlar, iğneler, aşılama, yumurta takipleri… Henüz 20 yaşında bir kadın için çok ağırdı. Üstelik derdimi kimseyle paylaşamıyordum. Köy yerinde kimse anlamazdı tüm bunları. Doktorlar tek çaremizin tüp bebek olduğunu söylediler. Çünkü 7 sene geçmiş ben hiç gebe kalamamıştım. Ama eşim parayı  ailesiyle birlikte kazanıyordu. Onun ailesi tüp bebek fiyatı fazla olduğu için bu parayı vermek istemiyorlardı. Çünkü onlara göre bunun için para harcamak çok saçmaydı.

Eşim ne yapıp edip bir yerlerden para buldu. Başka başka işlerde çalıştı. Nihayet Tüp bebek fiyatı pahalı da olsa para hazırdı.Herkes gibi ilk tüp bebek  denemesi tutacak ve anne olacağım sanıyordum. Ama yumurtalarım gelişmiyor, gelişenler de çok kaliteli olmuyordu. 12.gün koskocaman bir sıfır değeri görüp köye dönmüştük. İlk tüp bebek denemesi tutanlar zaten yüzde 40 civarıydı.

Zaman kaybetmeden yeni tedaviye başlamalıydık. Çünkü yumurta sayım gitgide azalıyordu. 2.3.4. Tedavi…. Hiçbiri de  sonuç vermedi. Sadece birkaç hafta hamile olabilmeye bile razıydım. Ama değer hep 0 çıkıyordu. İkimiz de yollarda birbirimize sarılarak yol boyu ağlıyorduk. Çok çaresizdik. Tüp bebek sonrası kalbiyolojik anne olma fikri henüz aklımızda yoktu.

Tedavi için şehir dışına gidiyorduk. O da bambaşka bir masraftı. Eşimin ailesi çok rahatsız oluyordu. Hatta beni boşayıp yeni biriyle evlenmesi için eşime çok baskı yaptılar ama Allah ondan razı olsun bir kere bile bunu düşünmedi. Hep benim yanımda oldu, bana hep destek oldu. Ailesi tedavimiz için para yardımında bulunmadığı gibi bir de sürekli yuvamızı bozmaya çalışıyordu.

Kayınbabamın  eşime söylediği söz ile de dünya başımıza bir kez daha yıkılmıştı. Eşimi yanına çağırıp “Sen bu gelini hamile bırakamadın, bana gönder ben hallederim.” demişti! Eşim aylarca kendine gelemedi. Içindeki hırs, öfke dinmiyordu. “Babam olmasa orada öldürürdüm.” diyor ama hiçbir şey yapamıyordu. Hemen evimizi ayırdık. 

 

Eşim zor günlerin ardından iş bulmuştu nihayet. Paramızı biriktirip yine tüp bebek denedik. Ama maalesef hiçbir gelişme olmamıştı. Ben çaylar, kürler, macunlar yedim ama yine yumurtalarım kalitesizdi. Amh  denilen yumurta sayısını gösteren hormon seviyem de çok düşüktü. 0’lı değerlerden yukarıyı hiç görememiştik. Annem de çok üzülüyor elinde avucunda ne varsa bize veriyordu. Bilezikler, altınlar… 5.6. tüp bebek denemesi.. Hepsi de olumsuzdu. Ağlamaktan gözlerimin altı çukurlaşmıştı. 24 yaşında bir kadın olarak 40 yaşında bir kadının yumurtasına sahip olduğum söyleniyordu. Kabullenemesem de gerçek buydu. Elbet bu da Allah’tandı. Ama sabretmek, beklemek, ümit etmek….Öyle zor, öyle zordu ki… 

 

Zor  günlerin  birinde bir rüya gördüm. Bir oğlum olmuştu ve koymam gereken isim de söylenmişti. Onu öptüm,kokladım, doya doya sarıldım. Tüm acılarım dinmişti sanki rüyamda. Uyandığımda ise yine bir hüsran yaşasam da bir umut doğmuştu içime. Bir oğlum olacaktı, buna emindim. Tüm umutlarım bitmişken bu rüya beni hayatla barıştırmıştı adeta. 

 

Bu rüyanın tesiri ile yeniden tedaviye başlamak istedik. O sıralar eltim  evlât edinmişti. Bebeği ölü doğmuş, hemen o zaman bir bebek evlat edinmişti. Böylece kendi sütü ile besleyebilecekti. Oğlunu  çok seviyor kendi oğlundan ayırmıyordu. Onun sevgisini görünce biz de eşimle bir evlât edinmeye karar verdik. Eşime, “Ben de bebek evlat edinmek istiyorum.” dedim. Ama dini yönden sakıncası olacağını bildiğim için ben de bu konuda araştırmalar yaptım. Evlatlık edinme dinen caiz midir? Evlat edinme süreci ne kadar sürer? Evlat edinen ailelerin düşünceleri nelerdir? Hepsini araştırdım. Eşimin kardeşleri de benim kardeşim de hamileydi. Onların bebeklerinin annelerinin sütünü evlat edindiğimiz bebek emerse bizler de onun süt halası ya da süt amcası olabilirdik. Yeğenimiz hükmünde olacağı için de dinen caiz olacaktı. Ayrıca bir süre sonra benim sütümün gelme ihtimali de yüksekti. 

Ancak sırada bekleyen çok aile vardı ve bize sıranın gelmesi birkaç yılı bulabilirdi. Eşimin  düzenli bir işi ve yaşanılabilir güzel bir evimizin olması gerekiyordu. Oğluma da bir oda yapmalıydık. Bulunduğumuz ilde sıraya girerek sıramızı bekleyecektik. Annem de bu fikre hiç sıcak bakmıyor, “Elin çocuğunu  asla kucağıma alıp sevmem.” diyordu. Vazgeçmemiz için çok uğraşsa da biz kararlıydık. 

İşlemlere başladık ve oğlumuz için hazırlıklar yapıyorduk. Ama kurumun bizi uygun bulmama ihtimali de vardı. Ben 0-2 yaş arası bir bebek istiyordum süt verebilmek için. Hatta ilk aylarında olmalıydı ki benimle büyüsün. Bu şartların sağlanması zor olduğu için yine tüp bebek denemelerine başlamıştık. 

 

7.tüp bebek denememde yumurta toplama işleminde yarı baygındım ve doktorun sözlerini duymuştum. “Ooo  yumurtalar çok kalitesiz, çok kötü bunlar.” dedi. Uyanırken müthiş bir moral bozukluğu ile hastaneden ayrıldım. Nitekim 2 kalitesiz embriyo oluşmuş, onlar da tutmamıştı. 

 

8.ve son kez İstanbul’da denemek istedik. Uzun araştırmalar ve tetkikler  sonucu oradaki doktor da aynı şeyi söylemişti “Yumurtaların çok kalitesiz, artık boşuna maddi manevi yıpranma, parana da sana da yazık, bunlardan oluşan embriyoların  tutunması neredeyse bir mucize!” 

 

Artık tüp bebek sayfasını kapatmıştık .  Kendimi annesinin terk ettiği minik bir erkek çocuğuna annelik yapmaya hazırlamıştım. Evimi, eşyalarımı hatta yaşadığım şehri değiştirdim. Oğluma güzel bir oda yaptım. Eşimin işi ile ilgili sıkıntılar çıktığında kalbim duracak gibi oluyordu. Hadi kurum bizi yeterli görmezse? 

 

Nihayet kurumdan memurlar, evimizi ve bizi  görmeye gelmişlerdi. Çocuk gibi heyecanlıydım.Görüşmemiz güzel geçti ve kısa süre sonra haber geldi: Evlat edinmeye uygunduk ve sıraya girebilmiştik! 

 

Yaklaşık  bir buçuk sene bekledik. Ben de kalbi biyolojik anneydim, aslında ben de  hamile sayılırdım. Kıyafetler aldım oğluma, oyuncaklar aldım. Odasını süsledim. Nihayet beklediğimiz telefon geldi, sıra bize gelmişti! 

 

Heyecanla kuruma gittik. Bebeğin 8 aylık olduğunu söylediklerinde hayal kırıklığına uğramıştım. Ben daha küçük bir bebek olsun istiyordum. Kabul etmek istemediğimi söyledim. Görevli, bir kez görmemi, sonra karar vermemi söyledi. Bebeğimi odaya getirdiklerinde ilk göz göze geldiğimiz anda onunla bir ömür geçireceğimi anlamıştım. Kucağıma aldım ve bir daha asla bırakmadım… 

 

Koca koca gözleri, uzun  kirpikleri ve sürekli tebessüm eden bir siması vardı. Tombul yanaklarında beliren gamzeleriyle  bana öyle bir gülümsedi ki… Onu orada bırakmak imkansızdı. Kıvırcık saçlı, zayıf, bakımsız bir bebekti. Vücudunda bakımsızlıktan  yaralar çıkmıştı. Onu nasıl bırakırdım arkamda? 10 sene süren bir hasretten sonra kucağımdaydı işte bebeğim! Benimleydi…Sımsıkı sarılmıştı bana. Sürekli gülümsüyordu. Bu sefer mutluluktan ağlıyorduk eşimle. 

 

Rüyamda bana söylenilen ismi dualarla koyduk. Erkek kardeşimin hanımı da emzirince artık ben onun halası sayılırdım. Kısa zaman sonra da sütüm damla damla da olsa gelmişti. Benim sütümü de aldığı için süt annesi de sayılırdım. Ama tüm bunlardan bağımsız büyük bir aşkla bağlanmıştım ona. Kendi çocuğum olsa ancak bu kadar sevebilirdim. 10 senedir hayalini kurduğum gibi giydirdim, ayakkabılar aldım, minik çoraplar aldım. Tüm acılarım bitti, gitti, kayboldu… Acılarım  yerini kocaman bir evlat sevgisine bıraktı. Asla sevemeyeceğini söyleyen annem bile büyük bir sevgiyle bağlanmıştı. Bir süre uzak kalsa özlemine dayanamayıp tekrar geliyordu. 

 

Şimdilerde yeni yeni yürüyor ve bana içten, candan, yürek dolusu “annemmmm” diyor. Kimin karnında büyüdüğünün hiçbir önemi yok, benim yüreğimde büyüyor. Kimin kanını taşıdığının bir önemi yok, sevgisi bizim içimizden taşıyor… Yazımın başındaki resim de oğlumu kurumda gördüğüm ilk anın resmi.

 

Hoş geldin dünyamıza oğlum. Geç geldin ama çok hoş geldin. Geç geldin ama iyi ki sen geldin.  

Sitemize gönderdiğiniz yorumdan dolayı teşekkür ederiz...