Çiçeğime 6.mektup: Çarşambayı unutma!

Dedeciğin abartısız dünyanın en temiz insanıydı, sahabe yürekli, Peygamber ahlaklı, halis bir müslümandı. O kesinlikle bu kirli dünyaya ait değildi, olamazdı, hep yama gibi kalıyordu zaten. “Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir.” sözünün tezahürüyle, deden artık bizim dünyamızda yaşamıyordu. Allah, onu dertlerinden arındırmış ve geçmişi unutturmuştu. Bir nevi onun adına hayır olsa da babamı çok özleyecektim. Gönül dünyam babama çok yakındı. Ben de onun gibi kalbime herkesi oturabileceğim bir sandalye koymuştum. Annem bazen “Babası kılıklı” sözünü bana kızdığı için söylese de ben bu sözle onur duyardım. Alıp başıma taç ederdim onun kızı olmayı. Kimse için kötü düşünmez, herkese iyilik yapmak için çabalardı. İnsanlara hatta tüm zihayata faydalı olmak hayatının en büyük  gayesiydi. Beni anlayan tek insandı. “Seninle gurur duyuyorum kızım, benim kızım çok başka.” derdi zaman zaman, annemin aksine…Artık diyemeyecekti. Fizik dersini çok sever, mahalledeki çocuklara, ya da kimin derse ihtiyacı varsa tüm öğrencilere ders anlatmaktan büyük keyif duyardı. Benim param yok, bu da benim hayrım olsun, derdi. Artık ders anlatamayacaktı…Senin doğumunu 6 sene bekledi. Hamileliğimde bana ve sana büyük özen gösterdi. Seni tanıyamayacaktı…Hatta doğduğun günün mutluluğunu yaşayamayacaktık birlikte. Başka da deden yoktu zaten. Dizilerden, filmlerden hayra yorulacak, ders çıkarılacak, rıza-i İlahi eksenli neler varsa artık konuşamayacaktık. Çünkü babam muvazenesini ve eski neşesini yitirmişti. Başka bir insan olmuştu. Abimin deyimiyle “Işığı sönmüştü.”

Ama hayat devam ediyordu işte… Ben veya abime bir şey olursa bunun için üzülmez en azından, diye düşünüp teselli oluyorduk. O haliyle gözaltına alındı. Ben hamileydim, beni de yanında götürdüler. Her an oklar bana çevrilebilirdi. Zihnimde yaptığım provaları tekrarladım. Seni koynumda yatıracaktım. Çok ağlarsan insanlar rahatsız olur muydu? Büyüdükçe beni burdan çıkarın, diye feryat edersen naapardım? Ya annem? Bunu kaldırabilir miydi? Çok şükür buna gerek kalmadı ama bu prova senelerce sürecekti zihnimde…

Babam 8 ay imza attıktan sonra beraat edecek olsa da o 8 ay bizim için çok zor ve endişe içinde geçmişti. Annem evin her yerine şu cümleyi yazıp asmıştı: “Çarşambayı unutma.”

Çarşamba günleri annemle tıngır mıngır yollara düşüyorlardı. Annemin ayağı tutmuyor, aklı çalışıyordu. Babamın bedeni sağlam aklı yarımdı. Birbirlerini böylece tamamlamışlardı ahir ömürlerinde…Annem babama yoldaş oldu, babam annemin dengesini kurdu. Babam annemin kaldırıma çıkarken elini tuttu, annem babama “Ben şimdi neden imza atıyorum?” diye her sorduğunda sabırla ve şefkatle cevap verdi. Bundan sonraki hayatları tam olarak bu yapboz parçalarını oturtmakla geçecekti. Bütün eksiklerini birbirleriyle tamamlayarak bir bütün olacaklardı. Zaten evlilik de tam olarak bu değil miydi?

Sitemize gönderdiğiniz yorumdan dolayı teşekkür ederiz...